Mersin Valisi Ali Hamza Pehlivan, Türkiye’nin her anlamda güçlü olması gerektiğini vurgulayarak, “Tıpkı tarihte olduğu gibi eğer güç ve teknoloji art niyetlilerin elinde olursa insanlık zulümle karşı karşıya kalıyor. Katliamlarla karşı karşıya geliyor. Dolayısıyla bizim gibi devletlerin, bizim gibi medeniyetine, medeniyet değerlerine ve evrensel nitelik taşıyan değerlere sahip olan milletlerin çok daha güçlü olması gerekiyor. Çünkü biz güçlü olduğumuzda aslında dünyadaki bütün mazlum toplumların da güçlü olması ve korunması anlamına geliyor. Bu durum dünyanın da lehine olacaktır” dedi.
Vali Pehlivan, Saha-Mersin Savunma Sanayii Tedarikçi Buluşması programı katıldı. Programa Vali Pehlivan’ın yanı sıra Makine ve Kimya Endüstrisi A.Ş. Genel Müdürü İlhami Keleş, SAHA-İstanbul Platformu Genel Sekreteri Levent Kerim Uçar, MTOSB Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Tekli ve ilgili kurumların temsilcileri katıldı. Toplantıda konuşan Vali Pehlivan, insanların en çok ihtiyaç duydukları konulardan birinin güvenlik olduğunu söyledi. Güvenli ortamın hayata dair diğer bütün faaliyetleri de yapılabilir kıldığını vurgulayan Pehlivan, “İnsanoğlu toplumlar halinde, ülkeler halinde yaşamaya başladıktan sonra bazıları kendi varlıklarını devam ettirmek için başkalarını yok etme veya ortadan kaldırma anlayışı üzerine hareket ederken dünyanın temelde iyi olarak tanımlayacağımız kesimi ise korumaya, savunmaya ve insanı yaşatmaya odaklanmıştır. Mensup olduğumuz medeniyet bu bağlamda savunmayı, güvenliği koruma maksatlı ele alan medeniyetlerden birisidir. Bizim hem kültür yapımız hem inanç yapımız bunu gerektiriyor. Devlet yönetiminde de temel bir anlayışımız vardır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Türk milleti olarak bunu, hem kendi ülkemiz içerisinde hem de dünyada hakim kılmaya çalışan bir milletiz. Avrupa’da Sanayi Devrimi ve devamında yaşanan süreçte Osmanlı Devleti de hem ticaret altyapısını hem sanayi altyapı oluşturma gayreti ortaya koymuştur. 1882 yılında İstanbul’da Dersaadet Ticaret Odası kurulurken, 1886 yılında Mersin Ticaret ve Sanayi Odamız kurulmuştur. Bu tür oluşumlar desteklenmiş, devlet eliyle bazı yatırımlar hayata geçirilmiş, özel sektör yatırımları da o günün şartlarına göre teşvik edilmiştir. Cumhuriyet yıllarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün daha Cumhuriyet’i ilan etmeden toplanmasını talimatlandırdığı İzmir İktisat Kongresinde yerli ve milli ekonomi temeli oluşturma anlayışı ve hedefi ortaya konulmuştur” dedi.
“Kıbrıs Barış Harekatında savunma ürünlerine bağımlı hale geldiğimiz ortaya çıkmıştır”
1921’de Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü’nün kurulduğunu kaydeden Pehlivan, “Bir yandan özel sektör teşvik edilmeye çalışılmıştır. Gölcük’te Yavuz Zırhlısını tamir etmek için bir tersane oluşturulmuş, devamında Tayyare ve Motor Türk A.Ş. adıyla bir şirket kurulmuştur. 1940 yılında Nuri Demiral Uçak fabrikası kurmuştur. Türk Hava Kurumu vasıtasıyla uçak fabrikası kurulmuş, 1945 yılında ilk uçak motoru fabrikası açılmıştır. Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olmasıyla birlikte ihtiyaç fazlası savunma teçhizatlarının müttefik ülkelerce hibe edilmesi, Türkiye’nin savunma ürünlerini yurt içinde üretmesine engel olmuş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki süreçte, dış yardımların giderek artmasıyla birlikte savunma sanayiinin geliştirilmesi için gösterilen çabalar azalmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt içi siparişlerindeki azalma askeri fabrikaların da verimliliklerini kaybetmelerine ve milli bütçe üzerindeki yüklerinin artmasına neden olmuştur. Bu nedenle askeri fabrikalar, 1950 yılında Kamu İktisadi Devlet Teşekkülü şeklinde kurulan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) Genel Müdürlüğü bünyesine aktarılmıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında, müttefik ülkelerden alınan savunma teçhizatlarının Türkiye’nin ulusal çıkarları gereğince kullanılması ihtiyacı karşısında başta ABD olmak üzere, diğer bazı müttefik ülkelerin çıkardığı engeller nedeniyle diğer ülkelere savunma ürünleri bakımından bağımlı hale gelinmesinin sakıncaları açıkça ortaya çıkmıştır. Bu sorunlar, Türkiye’nin modern bir savunma sanayii altyapısını kurmasına yönelik politikaların temelini oluşturmuştur. Kıbrıs Barış Harekâtından sonraki süreçte uygulanan ambargolara gösterilen ulusal tepkinin sonucu olarak Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakıfları kurulmuş ve yürütülen çalışmalar ile bazı temel sahalarda Aselsan, Havelsan, Aspilsan gibi devlet sermayesine bağlı olarak yatırımlar yapılmıştır. 1984 yılında ise TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş. (TAI), ETA Elektronik Tasar ve uçak motoru üretmeye yönelik girişimler olmuştur” ifadelerini kullandı.
“Savunma sanayi ürünlerinde yerlilik oranımız yüzde 80’lere ulaştı”
2000 yılından sonra ana platformlarda kısmi tasarımın yerli olarak gerçekleştirilmesine yönelme olduğunun görüldüğünü vurgulayan Pehlivan, “2006 yılından itibaren ise günümüze kadar uzanan dönemdeki faaliyetler önceki süreçlere nazaran çok daha farklıdır. TSK’nın sahada aktif olduğu, terörle mücadelenin şiddetli şekilde sürdürüldüğü, küresel risklerin artarak dengelerin değiştiği bu dönemde Türk savunma sanayisi küresel aktöre dönüşmüş ve güvenlik ihtiyacı stratejik hale gelmiştir. Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı olarak yeniden yapılandırılması savunma sanayii gelişimimize ivme katmıştır. Savunma Sanayi Başkanlığı ülkedeki sosyal, siyasal, endüstriyel ve askeri alanlarda ortaya çıkan büyük dönüşümün öncülerinden olmuş ve sivil sektörlerle birlikte Türkiye’de savunma stratejilerinin oluşturulması ve teknoloji geliştirilmesi alanında da ülkenin en temel kurumlarından biri olarak ön planda olmuştur. Günümüzde Türk savunma sanayiinin ulaştığı ihracat kapasitesi, yüksek üretim gücü, teknolojik ürünler üretme yeteneği ve istihdam sağlayıcı özelliği ile bizleri gururlandırmaktadır. Cumhurbaşkanımızın himayelerinde gerek kamu eliyle veya kamu iştirakleriyle, kamu iktisadi teşebbüsler eliyle, gerekse özel firmalar eliyle sayısız adımlar atılmıştır. Bu gelişim ülkemizin savunma sanayinde dışa bağımlılığını da önemli ölçüde azaltmış, 2000’li yılların başında savunma sanayi ürünlerindeki yerlilik oranı 15’ler seviyesindeyken 2022 yılı itibariyle yerlilik oranı 80’lere ulaşmıştır. Artık Aselsan, Roketsan, Tusaş, Asfat gibi firmalarımız var ve sadece Türkiye’de değil, dünyada en büyük firmalar arasına girmiş durumdalar. Nitekim bu 4 firmamız savunma sanayi alanında dünyadaki en güçlü 100 firma arasına girmiş durumda. Aselsan 47. sıraya kadar yükselmiştir” şeklinde konuştu.
“Bizim anlayışımızda insanı yaşatmak var”
Türkiye’de 3 bin civarında savunma sanayiyle iştigal eden firmanın bulunduğunu dile getiren Pehlivan, “Bu firmalarda 80 bin civarında Türk mühendisleri çalışıyor. 230 üründe dünyanın birçok ülkesine artık ihracat yapar hale geldik ve ihracatımız 5 milyar dolarlara ulaştı, katma değer penceresinden baktığımız zaman bir otomotiv ürününü ihraç ettiğinizde kilogramı 7 dolar, makinede 5 dolar iken savunma sanayi ürününde kilogram 57 dolarlara kadar çıkıyor. Bu anlamda da katma değerinin ne kadar da yüksek olduğunu görüyoruz. Bütün bu gelişmeler işte Mersin’imize de ilham kaynağı oluyor. Mersin’deki siz kıymetli iş insanlarımıza, yatırımcılarımıza da ilham kaynağı oluyor. 8 firma OSB’mizde, 9 firma teknoparkımızda olmak üzere savunma sanayinde faaliyet gösteren 21 firmamız bulunuyor. Bu ve benzeri iş birlikleriyle bu sayının giderek artacağına inanıyoruz. Mersin Tarsus OSB’mizde 4. etabı faaliyete geçirdik, yer tahsislerini yaptık. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın destekleriyle hızlı bir şekilde 5. etabın çalışmalarını yürütüyoruz. 6.etap için de hazırlıkları başlatmış durumdayız. Girişimcilerimizi davet ediyoruz. Bu yeni etaplarda savunma sanayi yatırımcılarımıza ev sahipliği yapmaktan memnuniyet duyarız. Ülke olarak bizim için savunma sanayinin aslında manevi boyutu da var. İnsanlığa faydalı hizmetler ve insanlığın yararına hizmetler insanlığın gelişimine olumlu katkı yapacak hizmetler ortaya koymak amacı içerisindeyiz. Dünyadaki gelişmelere baktığımızda şunu görüyoruz. Tıpkı tarihte olduğu gibi eğer güç ve teknoloji art niyetlilerin elinde olursa insanlık zulümle karşı karşıya kalıyor. Katliamlarla karşı karşıya geliyor. Dolayısıyla bizim gibi devletlerin, bizim gibi medeniyetine, medeniyet değerlerine ve evrensel nitelik taşıyan değerlere sahip olan milletlerin çok daha güçlü olması gerekiyor. Çünkü biz güçlü olduğumuzda aslında dünyadaki bütün mazlum toplumların da güçlü olması ve korunması anlamına geliyor. Bu durum dünyanın da lehine olacaktır. Çünkü bizim medeniyetimizin temelinde sevgi var, hoşgörü var. Birlik beraberlik, dayanışma, yardımlaşma anlayışı var. Evet, insanı yaşatmak var. Bu bağlamda atacağımız adımların sadece maddi değil, insanlığa hizmet edecek, insanlığa fayda üretecek çok kıymetli manevi boyutları da var” dedi.
Programda, Makine ve Kimya Endüstrisi A.Ş. Genel Müdürü İlhami Keleş, SAHA-İstanbul Platformu Genel Sekreteri Levent Kerim Uçar, MTOSB Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Tekli de birer konuşma gerçekleştirdi.
Açılın töreninin ardından savunma sanayi firmaları sunumlarını gerçekleştirdi, katılımcılarla birebir görüşmeler gerçekleştirildi.