TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Cüneyt Yüksel, Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’in Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarına yönelik yükümlüklerini değerlendiren danışma görüşü duruşmalarına ilişkin, “Türkiye, 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan coğrafi bütünlüğe sahip bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasını güçlü bir şekilde savunuyor ve bunu bir kez daha orada ifade ettik” dedi.
Yüksel, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Yüksel, ABD’de doktora öğrencisi Rümeysa Öztürk’ün Filistin’e destek verdiği için gözaltına alındığını hatırlatarak, serbest kalmasından dolayı memnuniyetini ifade etti. Yüksel, Uluslararası Adalet Divanı’nda 19 Nisan 2025 tarihinde sözlü beyan verdiklerini hatırlatarak, “Özellikle tabii hem yazılı hem de sözlü beyan esnasında yalnızca Filistin halklarının haklarının savunulması noktasında değil aslında uluslararası hukukun korunması ve güçlendirilmesi adına kritik bir sunum ve hukuki tespitler yaptık. Özellikle Türkiye, biliyorsunuz 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan coğrafi bütünlüğe sahip bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasını güçlü bir şekilde savunuyor ve bunu bir kez daha orada ifade ettik. İsrail’in cezasızlık algısına son verilmesi gerektiğini vurguladık ve bu bağlamda 1948 tarihli soykırım sözleşmesi çerçevesinde açılan davada Türkiye’nin müdahillik beyanında bulduğunu da belirtti. Türkiye önceki danışma görüşleri süreçlerinde de aktif bir şekilde orada yer almıştı. Dolayısıyla burada divanda İsrail’in ihlal etmiş olduğu hukuki Birleşmiş Milletler şartı gibi 1946 tarihli Birleşmiş Milletler Ayrıcalık ve Muafiyetler Sözleşmesi gibi, Cenevre Sözleşmeleri gibi BM Genel Kurul Güvenlik Konseyi kararları, Uluslararası Adalet Divanı önceki danışma görüşleri ve iktidar tedbir kararlarının aykırı davrandığını bir kez daha ortaya koyduk. Burada aslında tabii en önemli mesele insani yardımların ulaştırılması konusu. Bildiğiniz gibi İsrail hükümetinin 2 Mart 2025 tarihi itibariyle Gazze’ye insani yardım sevkiyatını tamamen durdurma yönünde tek taraflı bir karar almıştır ve bu da aslında Gazze’deki sivillere yönelik toplu bir cezalandırma teşkil etmektedir ki dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne göre savaş suçu teşkil etmektedir. Yine son dönemde Doğu Kudüs dair Batı şeriatı yapılan saldırılarda 50 binden fazla mültecinin yerinden edilmesine sebep olmuştur” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin Filistin halkının yaşadığı trajedinin sadece bir insanlık krizi olmadığını aynı zamanda uluslararası düzenin temel ilkelerine yönelik ağır bir tehdit olduğunu da vurguladığını ifade eden Yüksel, Türkiye’nin yapılmasi gerekenleri aktardığını söyledi. Yüksel, “Birincisi İsrail’in Birleşik Milletler üyesi ve işgalci güç olarak uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülükleriinin teyit edilmesidir. İkincisi Unran’ın işgal altındaki Filistin topraklarındaki operasyonel yetkisinin tanınması ve korunmasıdır. Üçüncüsü İsrail’in insani yardımları engellemesi ve BM personeli hedef almasının uluslararası hukukun ve insancı hukukun açık ihlali olarak ilan edilmesidir” dedi.