Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Merasimi’nde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları:
Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet vesilesiyle bir aradayız. Diyanet İşleri Başkanımıza ve yönetimine de bu güzel buluşma için teşekkür ediyorum.
Akademinin kurulmasıyla birlikte Diyanet camiamız meslek öncesi ve sonrasın son derece mücehhez bir yapıya kavuştu. Diyanet Akademisi 2002’de hayata geçirdik. 1976’dan beri hizmet içi eğitim şartlarında 3 yıla kadar devam eden ihtisas eğitimleri yasal çerçeveye oturtuldu. Diyanet İşleri’nin tüm eğitimini tek çatıda topladık. Böylece verilen din hizmetlerinin eğitimini daha da artıracağız.
Diyanet Akademisi Başkanlığı bünyesinde 8 aylık eğitim süreçlerini başarıyla tamamlayan 4 537 aday din görevlimizi tebrik ediyorum. Mezunlarımızın 3 bin 120 imam hatip, 1167’si kuran kursu eğitim görevlisi olarak görev yapacak. Mevla işlerini kolaylaştırsın. Aynı şekilde aday din görevlilerimizi en güzel şekilde yetiştiren saygı değer hocalarımıza da buradan milletim adına teşekkür ediyorum.
Zaman zaman hadisle alay eden, hadisi küçümseyen bazı kendi bilmezleri hep görüyoruz, ama görüyorum ki sizler bunlara gereken dersi verecek ve hepimiz Kur’an’a hadise sıkı sıkıya sarılarak, bugün İslam nasıl güçlü şekilde gelmişse kıyamete de böyle gidecektir.
“SARSAMADIKLARI KALEYİ İÇERİDEN ÇÖKERTMEK İSTİYORLAR”
Türk demek aynı zamanda Müslüman demektir. İslam’ı Türk’ten Türkü de İslam’dan koparan, ayrıştıran anlayışısın bu topraklarla hiçbir illiyeti yoktur. Asırlardır İslam’ın sancaktarı olduk. Lünpen faşistlerin gündeme getirmeye çalıştığı İslamsız Türklük tanımlarıdır. 1300’lük şanlı tarihi bu şekilde yok sayılmaya çalışıyor. Milletimizi ayakta tutan tarihi ve beşeri kültürel değerleri tahrip edilmek isteniyor. Burada gayeleri milletin mayasını bozmak, sarsamadıkları kaleyi içeriden çökertmek istiyorlar.
İnanıp inanmamak elbette bir tercih meselesidir. Ama dinin emirlerine dil uzatmak başka bir konudur. Bu ülkenin kimi baroları çıkıp kelime-i tehvip yazılı bayraktan rahatsız oluyor, hatta suç durusunda bulunuyor.
Milletimizin evlatlarına mukaddes kitabının, inanç değerlerini öğretmesi karşısında bunları adeta afakanlar basıyor. Ülkemizde özellikle tek parti dönemiyle başlayan daha sonra vesayet döneminde artan kimliksizleştirme politikaları milletimizi millet yapan Türkiye’ye dair hiçbir hayali, endişesi olmayan kalbi sömürgeleştirilmiş bir güruh ortaya çıkarmıştır. Bunların ayrıca vasfı cehaletinden kaynaklanan kibri, nobranlığıdır.
Anadolu insanını başkasının penceresinden bakarak aşağılamak istediler. Millete ait tüm kadim değerleri gerilik emaresi olarak gördüler. Giydiği kılık kıyafete göre insanımızı ayırdılar, ötekileştirdiler. Önyargılarını kırmaya cesaret edemedikleri gibi aynı toprağı paylaştıkları toplum kesimleriyle birliği geliştiremediler. Cehaleti bilgiye tercih ettiler.
Türkiye’de sayıları az da olsa kimi çevrelerde şeriata yönelik sergilenen pervasızlıkların temelinde cehalet ve bilgsizlik hastalığı vardır. Ülkemizde en azından bir kesimin içinde bulunduğu cehalet karanlığından boğulduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz.
“İslam’ı Türk’ten, Türkü de Din-i Mübin-i İslam’dan koparan, ayrıştıran, arasına sahte duvarlar ören anlayışın bu topraklarla hiçbir illiyeti yoktur. Son dönemde Türkiye karşıtı kimi çevreler tarafından aynı amaca hizmet eden çift kulvarlı bir kampanya yürütüldüğünü görüyoruz.”
“15 Temmuz, hoca kılıklı bir sahtekarın ülkemize ne kadar büyük bir zarar verebileceğinin en son örneğidir. Böyle bir facianın tekrar yaşanmasına müsaade edemeyiz.”
“Hangi kökene, meşrebe, mezhebe, siyasi görüşe ve hayat tarzına sahip olursa olsun hiçbir insanımızın din konusunda yanlış, yanlı ve önyargılı bir anlayışla kuşatılmasını temenni etmeyiz.”